
2019 İstanbul seçimleri ‘yerel demokrasi’ için ilginç bir tablo ve yeni bir siyasi deneyim imkânı ortaya çıkardı. İstanbul halkı sandıkta verdiği mesajda İstanbul’un yönetiminde ‘kollektif’ ve ‘dayanışmacı’ bir yaklaşım istediğini beyan ediyordu. İBB Başkanlığı’na CHP’li Sn. Ekrem İmamoğlu’nu seçerken ‘temkini’, İBB Meclisi’nde AK Parti ve MHP üyelerine sayısal çoğunluk bahşederek de ‘tedbiri’ elden bırakmamayı tercih ediyordu.
Meclis aritmetiği açısından ortaya çıkan bu yeni ‘hibrit’ siyasi tablonun tarafların pozisyonları ve yaklaşımları bakımından zorluklar getirdiği muhakkak. Siyasi literatürde yönetimi topal ördek (lame duck) olarak tarifleyen bu durumun demokrasi açısından İstanbul’a getirdiği en önemli kazanım, yeni siyasi kompozisyonun tarafları uzlaşmaya ve dayanışmaya yönlendiriyor olması, hatta mecbur bırakmasıdır. Çeyrek asırlık İstanbul yönetim tecrübesini bir kenara atmak istemeyen İstanbul halkı, mecliste çoğunluğu verdiği siyasi grupların İstanbul yönetiminde etkin bir siyasi paydaş olmasını istemiş, literatürde ‘toplam sıfır oyunu’ olarak ifade edilen kazananın her şeyi kazandığı bir siyasi vekaletten ziyade orta yolu seçerek her zaman olduğu gibi siyasi ferasetini incelikle sandığa yansıtmıştır. Demokrasilerin önemli araçlarından olan ‘denge denetim mekanizması’ nın işlerliği bakımından meclis çoğunluğunun muhalefete verilmesinin İBB yönetimine politikalarını belirlerken meclis iradesini asla göz ardı etmemesini ihtar ettiği açıktır. Fakat uygulamaya bakıldığında meclis toplantılarında yılda bir iki kez iştirak eden belediye başkanının en azından İstanbul için önemli kararlarda ve politika oluşturma süreçlerinde; mecliste bulunan siyasi parti gruplarıyla iletişim kurmaması ve dayanışmayı göz ardı etmesi İstanbul’luların vermiş olduğu açık mesajın maalesef alınmadığını göstermektedir.
Peki İstanbul halkının meclis muhalefet gurubun yani Cumhur İttifakı’na verdiği mesaj nedir? İBB Meclisi’nde karar alma süreçlerinde çoğunluğa ve üstünlüğe sahip olan Cumhur İttifakı’na İstanbul Halk’ının yüklemiş olduğu misyon açıktır; İBB başkanı için ortaya koyduğu temkinin gereğini yapmak, geçmiş İBB yönetim tecrübesi ve birikimiyle yeni İBB yönetimine rehberlik etmek. Kamuoyuna ‘engellenmek’ şeklinde yansıyan tartışmalar aslında tam da bu misyonun pratiğinde düğümlenmektedir.
İBB yönetimi, meclise göndermiş olduğu dosyaların muhalefet tarafından engellendiğinden ve reddedildiğinden şikayetçidir. Bu yaklaşım aslında meclisten ‘siyasi noter ’lik istendiğine ve İstanbul halkının vermiş olduğu muhalefet görevinin görmezden gelinmesi gerektiği anlamına gelmektedir. Böyle bir siyasi tutumun muhalefet bakımından kabul edilebilir olmadığı, bu durumun 16 milyon İstanbullunun muhalefete vermiş olduğu vekaletin kötüye kullanılması anlamına geleceği şüphesizdir. Aslında durum hiç de iddia edildiği gibi değildir: meclis zabıtları incelendiğinde, bugüne kadar İstanbul’un hayrına olacak ve siyasi görüş farklılıklardan uzak bir şekilde değerlendirilmesi gereken tüm başlıklarda İBB Meclisi’nin ‘oy birliği’ ile karar aldığı görülmektedir. İstatistiksel olarak bakıldığında, yönetim tarafından meclise gönderilen dosyalara Cumhur İttifak’ının, gerekçeleriyle birlikte toplamda %2 oranında ‘hayır’ dediği görülmektedir. Geçmiş dönemlere bakıldığında, İBB Yönetiminde AK Parti’nin iktidar olduğu yıllarda meclise gelen dosyalara CHP grubunun verdiği ‘hayır’ oranı ise %30’lar düzeyindedir.
Daha özelde güncel tartışmaların odağında yer alan ve ulaşımı ilgilendiren borçlanma taleplerinin tamamının İBB Meclisi’nde Cumhur İttifakı’nın destekleriyle, oy birliğiyle kabul edildiğinin de altını çizmek gerekir. Oransal olarak ifade edecek olursak borçlanma tekliflerine Cumhur İttifakı grubunun ‘hayır’ oranı %1 ler civarındadır, aynı nitelikte dosyalara AK Parti döneminde CHP ‘nin vermiş olduğu ‘hayır’ oranı ise %91’dir. Yapıcı muhalefet açısından bu oranların dikkatle değerlendirilmesi gerekmektedir.
CHP’li İBB Yönetiminin bugüne kadar raylı sistemlerle ilgili meclise göndermiş olduğu toplam 13 adet borçlanma talebinin 10 ‘una Cumhur İttifakı geldiği şekliyle ‘evet’ oyu kullanmıştır. Kalan 3 adet dosya da ilgili komisyonda değerlendirme aşamasındadır. Tutar olarak ifade edecek olursak bugüne kadar metro projelerinde kullanılmak üzere 383 milyon Euro, 580 milyon dolar ve ilave olarak 9,63 milyar TL toplamda 26 milyar lira TL borçlanma teklifi mecliste oy birliğiyle kabul edilmiştir.
İBB Başkanı Sn. İmamoğlu’nun sosyal medya hesabında bir metro projesi için her şeyin tamam olduğu ve sadece Sn. Cumhurbaşkanı’mızın bir ‘imza’sının eksik olduğu paylaşımı sonrasında yoğun bir siyasi tartışma yaşandı. İBB Meclisi hizmetleri engelleniyor iddialarına bu kez Cumhurbaşkanlığı makamı da dahil edilerek bu defa ‘algı’ ulusal ölçeğe taşınmak istendi. Bakanlığın yapmış olduğu açıklamada ise proje olarak sunulan teklifin ekinde Zemin Etüt Raporu, Jeolojik Planların ve Deprem Etüt Raporu gibi ciddi eksiklikler olduğu gerekçesiyle projenin onaylanmadığı ifade edildi. Aslında Sn. İmamoğlu’nun proje sürecinde İBB Meclisi AK Parti gurubuyla fikir-tecrübe alışverişinde bulunarak dayanışma içerisinde netice alması mümkünken, sürecin bu noktaya gelmesi İstanbullular adına maalesef bir kayıp olarak sonuçlanmıştır.
Peki, sayılan örnekler ve meclis zabıtlarına geçen gerçekliğe rağmen İBB yönetimi ve siyasi temsilcilerinin kamuoyunda ‘engelleniyoruz’ iddiasında ki ısrarını nasıl değerlendirmek gerekecektir? Bu durumun yönetsel zafiyetlerin ve seçim öncesi verilen sözlerin tutul(a)mamasının oluşturduğu devasa boşluğun siyasi algı çalışmasıyla doldurulmaya çalışılmasından başka bir şey olmadığı açıktır. Sn. İmamoğlu’nun seçim öncesi İstanbul halkına vermiş olduğu projelerin birçoğu hukuken meclise gönderilmeden yapılabilecek projeler olduğunu da ayrıca vurgulamak gerekir. Bu hukuki gerçekliğe rağmen projelerin meclis tarafından ve merkezi idare tarafından engelleniyormuş gibi bir algıyla sunulmasının aslında popüler bir kavram olarak ‘posttruth’ yani ‘hakikatin önemsizleştirilmesi’ ile ifade etmek mümkün. Bu yöntemin, hem ulusal hem de yerel siyasette CHP ve ittifak ortakları tarafından sıkça kullanılan stratejik bir enstrüman olduğu bilinmektedir.
Son söz olarak; İstanbul, siyasi tartışmalara kurban edilemeyecek kadar kıymetli bir şehir olup hakkettiği hizmeti ve kendisine verilen sözlerin tutulmasını beklemektedir. İktidar ve muhalefet seçim sonuçlarının verdiği ‘mesaja’ siyaset üstü bir sorumluluk anlayışıyla kulak vermelidir. Bu konuda en büyük sorumluluk İBB Belediye Başkanı Sn. İmamoğlu’na düşmektedir: muhalefet etmenin ‘engel’ anlamına gelmediği bilakis katılımcı demokrasinin gereği olduğu bilinciyle, İBB Meclis toplantılarına katılım göstermesini ve parti gruplarıyla güçlü bir iletişim kurarak dayanışmayı öncelemesini İstanbullular adına bir kez daha buradan ifade etmiş olalım. Aksi halde iktidarın değil, muhalefet görevinin ‘engellendiği’ bir tablo ile karşılaşmış oluruz ki, bu durumun başta İstanbul olarak hiç kimseye fayda getirmeyeceği açıktır.
Comments