top of page

112

Yazarın fotoğrafı: Murat TÜRKYILMAZMurat TÜRKYILMAZ

Güncelleme tarihi: 1 Mar 2023


“112” acil ve güvenlik çağrışımı yapan, gördüğümüzde ve işittiğimizde duygusal olarak hepimizi rahatsız eden özel bir sayıdır. Bu kez İstanbul’un ekolojik ve kültürel güvenliğini tehdit eden yine acil ve can sıkıcı bir gündemin sembolü oldu. İstanbul’un en önemli tarihî ve kültürel koridorlarından olan Çırağan Caddesi’nin sessiz tarihçileri “112 çınar ağacı” İBB tarafından hastalık gerekçesiyle kesildi ve yaşamlarına son verildi.


Silahtarağa’da yapraklar alkış tutarken, Çırağan’da asırlık çınarlar ölüyordu…

İBB yetkilileri yapmış oldukları açıklamada “çınar ağaçlarının hasta olduğu, yıkılma riski taşıdığı, geçmişte de benzer sebeplerle kesildiği, karar alma süreçlerinde bilim insanlarından destek alındığı ve kesim işleminin kurul kararıyla yapıldığı” gibi güçlü argümanlar ileri sürdüler.


Gerçekte ise olan şuydu: Dönemin İBB’sinin, tam 11 sene önce 2011 yılında yaptırdığı, “geçmişe ait” bilimsel bir rapor esas alınarak bir eylem planı hazırlanmıştı. Konu, güncel bir rapora ya da uzmanlardan müteşekkil akademik bir heyete başvurmayı gerektirecek kadar mühim değildi. Hatta ağaçlarda kanser öylesine yayılmıştı ki en azından “kemoterapi” için “çalıştay” yapmak dahi akıllara gelmedi. Ağaçları, tedavisi mümkün olmayan bu ince hastalıktan kurtarmaktan başka çare kalmamıştı. Ağaçlar bitkisel hayata girdikleri için derhal fişlerini çekmek şarttı. Park ve Bahçeler Müdürlüğü zamanla yarışıyordu. Orman İl Müdürlüğünden alınması gereken izin ve görüşü alacak kadar dahi -maalesef- vakit kalmamıştı. Ağaçların yakınlarına bile haber verilmedi; bölgede yaşayan insanlar, dernekler ve İstanbullular olan bitenden habersizdi.

Ağaçların can ve mal güvenliği tehlikesi oluşturduklarına nasıl karar verildi ? Ağaçların akustik tomografileri çekildi mi ? Çekildiyse kim yorumladı ? Mantar hastalığı olup olmadığı hangi çalışmayla tespit edildi? Kalan ağaçlar da bu hastalığın durumu araştırıldı mı ? Kesilen ağaçlar yerine dikilecek olan ıhlamur ve batı çınarlarına hangi bilimsel gerekçeyle karar verdiniz ? Bu soruların cevabı konunun uzmanları tarafından dillendiriliyor fakat tatmin edici bir cevap hala yok…



Türkiye’de çevre sorunları öteden beri, büyük ölçüde belirli bir ideolojik kitlenin tekelinde tartışılmakta ve gündeme getirilmektedir. Çevre konusunda kendisini tek yetkili merci olarak gören bu anlayış, çevresel hassasiyet üzerinden aslında çoğu kez siyasi propaganda yapmanın hesabını gütmüş ve maalesef bu masum kavramı politize etmeyi başarmıştır. Hayvan hakları, işçi hakları, insan hakları, çocuk hakları, kentli hakları ve kadın hakları gibi başlıklarda da aynı anlayışın sesinin hep gür çıktığını görürüz.


Türkiye’de 1970’li yıllarda “çevre” merkezli ortaya çıkan “yeşil hareket” 80’li yıllarda siyasallaşmıştır. 1990’lı yıllara gelindiğinde, hidroelektrik santraller ve madencilik faaliyetlerine “karşı duruş” üzerinden adını duyuran çevreci hareketler, aslında daha çok ekolojizim adıyla anılan bir tür radikal ideolojinin sözcüleri olmuşlardır. Gezi Parkı Olayları’nda, hatırlanacağı üzere, eko-anarşizim ve eko-sosyalizm gibi kavramlarla, aslında tüm insanları ilgilendiren bir mesele, sözde sivil devrime meşruiyet alanı sağlayan açık bir siyasal pozisyon olarak kullanılmıştır.


Çırağan Caddesi’nde kesilen ağaçlar için tek bir açıklama yapmayan “çevreciler”in ne kadar samimi olduklarının anlaşılması bakımından, 112 rakamının sembolik değeri büyüktür. Bu rakam üzerinden aslında büyük bir siyasal paradoksa ve iki yüzlülüğe hep birlikte şahitlik ediyoruz.


Peki, baltayı kimin boynuna asacağız? Bilimselliği dilinden düşürmeyen fakat çınarların kesilmesi için tam 11 yıl öncesinin raporuyla katline fetva bulan Sn. İmamoğlu’nun boynuna mı? Sessizliğe gömülen çevreci derneklerin boynuna mı? Konudan haberimiz yok diyen Mimarlar Odasının boynuna mı? Yoksa 2013 Gezi Olayları’nda yine kurul kararıyla yerinden taşınan 8 ağaç için, entelektüel ve eylemsel vandallığın sözcüsü olan fakat bugün “açıklama yapmamız doğru olmaz” diyen Taksim Gezi Platformu’nun boynuna mı? Gezi Olayları’nda 46 kamu binasına zarar veren, 231 polis aracını kullanılmaz hale getiren, 326 iş yerini yakıp yıkan, 80 belediye otobüsü ve 85 otobüs durağını tarumar eden, 697 güvenlik görevlisini yaralayan, polis memurunu şehit eden ve ülkeye 1,5 milyar dolarlık maddi zarar veren “sözde Gezi kahramanları ”nın boynuna mı?

Balta ile ağacın hikayesinde olduğu gibi, en azından baltanın sapı bizden diyerek meselenin yine “üç beş ağaç olmadığını” gösteren çevreci dostlarımıza buradan selam olsun!



 
 
 

Kommentare


Abone Ol

Teşekkürler

  • Black Facebook Icon
  • Black Twitter Icon
  • Black Instagram Icon

© 2023 Tüm hakları saklıdır.

bottom of page